La Habana II
Küba Notlarımı Havana’yı anlatırken yarım bırakmıştım. Araya
bir Ürdün seyahati ve hemen ardından da 3 bölümlük Ürdün yazıları
sıkıştırdıktan sonra yeniden yazmaya başladım.
En son Havana’daki Atatürk
Büstünü anlatmış ve “Bir sonraki bölümde Havana’ya devam edeceğim” diye
bitirmiştim. Ve devam...
Rivayet odur ki Unesco’nun yaptığı araştırmalara göre “dünya
yüzünde en çok ziyaret edilmek istenen ülke” Küba’ymış. Ve Küba’yla ilgili de bana
hep ilginç gelen bir durum vardır. Hasbelkader birkaç ülke görmüş biri olarak söyleyebilirim
ki beni o ülkelere çeken belli mekanlar olmuştur hep. Sözgelimi Peru’ya Machu
Picchu’yu görme hayalleriyle gitmiştim. Kamboçya’ya giderken aklımda Angkor Wat
vardı. Patagonya’ya giderken ise hayalim Perito Moreno Buzulunun tam karşısında
öylece durmaktı... Fakat konu Küba olunca, aklıma özel bir mekan gelmiyor. Yazarken bir kez daha düşündüm, yok yine gelmedi. Çünkü bu adada sizi, ya da en azından beni
çeken çok özel bir mekan yok. Çeken Küba’nın kendisi...
Küba’nın kendisini de en iyi gözlemleyebileceğiniz yer
sanırım Eski Havana’nın yani Havana Vieja’nın arka sokakları.
1 mayıs günü Atatürk Büstünü ziyaret ettikten
sonra, günün kalan yarısında bir süre daha Havana sokaklarında dolaşıyor ardından da Devrim Müzesi, Museo de la Revolucion'a gidiyoruz.
Bir zamanlar Başkanlık Sarayı olan bu binayı en son kullanan Başkan Fulgencio Batista olmuş; yani devrim öncesinin kötü adamı. Müzede sergilenmekte
olan altın telefonunu görünce fark edeceğiniz üzere Batista, kötü olduğu
kadar da zevksizmiş. Altın telefon dışında Batista’nın gizli tüneli de ilginizi
çekebilir. Bugün artık gizli olmayan bu tünel sayesinde Batista, 1957 yılında
sarayı basıp darbe yapmak isteyen üniversite öğrencilerinden kaçabilmiş.
Genel olarak Müze daha çok Küba Devrimine ve Devrim sonrasına
adanmış. Heykeller, tablolar, Camilo ve Che’nin tüfek ve kasketleri hatta
Che’nin kullandığı telsiz gibi farklı bir sürü şey sergileniyor. Restorasyonu
devam eden büyük Balo Salonunun tavan resimlerini ben çok sevdim, bir de
Grandma’nın resmedildiği modern tabloyu.
Grandma’nın kendisi de burada zaten. Binanın hemen
arkasındaki Grandma Memorial adlı bölümde camla kaplı bir yapının içinde
sergileniyor. Burada bir de spoiler vereyim; “pek de küçükmüş” diyorsunuz.
(Önceki bölümlerde söz etmiştim Grandma; Küba Devrimini
başlatmak üzere Meksika’dan gelen, aralarında Che, Fidel, Raul ve Cienfuegos’un
da olduğu 80 kadar devrimciyi Küba’ya ulaştıran meşhur tekne...)
Bir de müzenin bir köşesindeki duvarda oldukça ilgi çekici
bir resim var. Daha doğrusu karikatür. Karikatürde yan yana 4 karakter yer
alıyor; Batista, eski ABD Başkanları; Ronald Reagan, Baba ve Oğul Bush’lar. Resmin
üzerinde başlık olarak yazan ise; Rincon de Los Cretinos. Yani; Ahmaklar
Köşesi... Kovboy kıyafeti içinde resmedilmiş Reagan’ın yanında şöyle bir yazı
var: “Teşekkürler Ahmak; Devrimi daha güçlü yaptığın için” Bu teşekkür
kısmından diğer karakterler de nasiplerini almışlar tabii ki.
Küba artık Amerikalı turistler için “yasak” ülke
olmadığına ve Küba’yı ziyaret edecek olan Amerikalı sayısı da giderek
artacağına göre bu resmin akıbeti yakın gelecekte ne olacak açıkçası merak
ettim. Kim bilir belki Amerikalı ziyaretçilerden birkaçı bu resmin karşısında
biraz olsun üzüntü veya suçluluk duyarlar. Ya da yakın gelecekte Amerikalı
turistler için önemli bir destinasyon haline gelecek olan Küba’nın yöneticileri,
değerli müşterilerini üzmek istemeyip sessiz bir şekilde Ahmaklar Köşesi’nden
kurtulacaktır. Göreceğiz.
Müze sonrası yine eski Havana sokaklarına dağılıyoruz. Havana, sokaklarda öylesine dolaşmanın cidden çok keyifli olduğu şehirlerden. Arka sokaklara girip
çıkıyoruz, bir sürü fotoğraf daha çekiyorum. Bir ara Plaza de San Francisco’nın bir köşesinde kaldırıma oturup soluklanıyoruz. Az ileride biraz beceriksiz bir satıcı
dondurma satıyor ve yeşil renkli olanlar da hiç fena görünmüyorlar; Şimdi ismini anımsayamadığım tropikal meyveli bir dondurma.
Küçük bir arabası olan satıcı hindistan cevizi kabukları
içinde önceden hazırlanmış, toplasan dört veya beş farklı tipi olan dondurmalardan
satıyor. Fiyatları da neyli olduğuna göre 2-3 CUC. Fakat satıcı o kadar çok
konuşuyor ve “parayı alıp, elini buzluğa sokup istenilen dondurmayı çıkarıp,
para üzeriyle birlikte müşterisine uzatmaktan" ibaret olan işini o kadar geç
yapıyor ki... Arabasının önünde bir sürü insan toplanmış. Ve günlerden de 1 Mayıs, yani biz Türklerin Küba'da olmayı en çok istediği tarih olduğundan, tezgahın etrafındakilerin çoğu Türk. Bunun doğal sonucu olarak da sıra falan
yok, sadece elindeki parayı satıcının gözüne sokup bağırarak konuşan bir güruh
var. Daha da kötüsü hem satıcı hem de müşterilerin pek çoğunun da İngilizce
düzeyleri çat pat’ın bir altı. Vazgeçmek, gitmek istiyorum ama hava sıcak ve
dondurmalar da çok güzel görünüyor. O karmaşa da adama “one” ve “two” bir ihtimal
“three” sözcükleri dışında Türkçe hitap eden bir Abla dayanamıyor, buzluğu açıp
elini içeri sokuveriyor ve seçmeye başlıyor. Hatta bazılarını çıkarıp arkadaki bir başka Abla’ya
gösteriyor, yeniden geri koyuyor falan... Satıcı şaşkınlık içerisinde İspanyolca
ve İngilizce karışık “Hey ne yapıyorsun, elini oraya sokamazsın” gibi bir
şeyler söylese de dinleyen kim?
Olanları biraz sinirle ama çokça da gülümseyerek izliyorum.
Sonunda sıra bana geliyor. Maalesef “Ben Türk değilim ki” numarası yapma şansım
yok çünkü üzerimde 1 Mayıs için yaptırdığımız Ay Yıldızlı tişörtüm var. “Ya
aslında biz Türkiye’de çok farklıyız, her yerde sıraya gireriz, hiç böyle
şeyler yapmayız” diyecek kadar İspanyolca da bilmiyorum” Dondurmamı alıp,
sessizce gidiyorum.
Fakat yeşil tropikal meyveli dondurma o kadar da güzel
çıkmıyor.
Küba’dan söz eden pek çok sitede karşıma çıkan bir cümle
var: Küba’da en yenisi 1959 Model olmak üzere 60 Bin kadar Amerikan Otomobili
varmış... İşte günün sonunda o 60 Bin otomobilden üzeri açık olan 10 kadarıyla
harika bir Havana turu yapıyoruz. Havanalıların “Yine hayatında klasik Amerikan otomobili görmemiş görgüsüz turistler şehir turu yapıyorlar” bakışları altında önce
yeniden Devrim Meydanına oradan da otele varıyoruz.
|
Eski Havana Sokaklarından |
|
Havana Sokaklarından |
|
Müşteri beklerken |
|
Sokaklar, sokaklar |
|
Ulusal Devrim Polisi Karargahı |
|
"Çaktırmadan" çekilmiş Puro içen Kübalı Kadın fotoğrafı |
|
Paspaslara bakar mısınız? |
|
Devrim Meydanı, Jose Marti Anıtı |
|
Görgüsüz turistler klasik otomobillerle Devrim Meydanına gelirler... Arkadaki afiş 1 Mayıs Töreninden kalma "Sosyalizmi inşa etmek için birleşelim" diyor. |
|
İçişleri Bakanlığı Binası ve Che. Büyük ihtimal Havana'da önünde en çok fotoğraf çektirilen bina |
|
Bira Fabrikasından. |
|
Hotel Ambos Mundos. 1930'larda Hemigway uzun süre bu otelde konaklamış. Hatta Çanlar Kimin İçin Çalıyor'u bu otelde yazmış. |
Akşam hızlıca bir şeyler yedikten sonra tabii ki Havana
gecelerine akıyoruz ama, sabahın 4’ünde kalkmışız üzerine de tüm gün sokaklarda
dolaşmışız, bir anda yorgunluk çöküveriyor. Önceki bölümde sözünü ettiğim
Hemingway’in "bloğun ortasındaki küçük barı" Bodeguita del Medio’da, daha doğrusu
mekan çok kalabalık olduğundan, barın önündeki sokakta birer Mohito içiyoruz. Her
yerde 3 CUC iken burada 5 CUC olan Mohito fiyat farkı ölçüsünde sert. Biraz
daha dolanıp bir de yine Hemingway’ın Floridita’sına şöyle bir baktıktan sonra
otele doğru yola çıkıyoruz.
Havana’nın Kordon Boyu Malecon, Kordon'un eski halinden söz ediyorum tabii ki, gece cıvıl cıvıl. Resmi ismi Avenida de Maceo olup da
herkesin Malecon dediği bu 8 kilometrelik geniş caddede, bu kez 1990’larda yapılmış bir Hyundai taksinin içinde ilerlerken
dışarıyı izliyorum. Dalgalar yer yer Malecon'u döverken, Havanalı kızlı erkekli gençler de kaynaşıyorlar.
Sonra belki de olabilecek en naif protesto yöntemi, Amerikan
Büyükelçiliğinin hemen yanındaki Küba bayraklarını izliyorum.
Önce hemen “Havana’da Amerikan Büyükelçiliği ne alaka?”
sorusuna yanıt vereyim. Havana’daki İsviçre Büyükelçiliği 1970’lerin sonundan
bu yana ABD Büyükelçiliğine de ev sahipliği yapıyor. Bir nevi elçilik içinde
elçilik. Hemen yanlarında da bir meydan var; Plaza de Dignidad; yani Haysiyet
meydanı...
Bir dönem Amerikalılar, büyükelçiliğinin beşinci katına elektronik
bir pano yerleştirip, burada insan hakları, özgürlük vs. hakkında özlü sözler
paylaşmaya başlamışlar. Bir gün de kalkıp Martin Luther King’den alıntı
yapmışlar. Şu meşhur “I have a dream... Benim bir hayalim var. Bir gün gelecek, bu ulus ayağa
kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak...” diye başlayan sözlerini. Tabii ki, King’in bu sözlerini Kübalılara karşı kullanmak
biraz abes olmuş. Ne de olsa ABD’deki hayatı adeta bir kabus gibi geçen, 1968
yılında da bir suikasta kurban giden Afrikalı-Amerikalı ırkçılık karşıtı hareket
lideri Martin Luther King bu sözlerini Amerika'ya karşı söylemiş. Bir nevi
"Ey Amerika, bize laf söyleyeceğine sen kendine bak" olayı...
Kübalılar da bu elektronik panoyu kapatmak için bayraklardan
bir duvar örmüşler. Her biri 20 metre yüksekliğinde birer göndere çekilmiş,
üzerlerinde tek bir beyaz yıldız olan 138 adet siyah bayrakla. Bu beyaz yıldızlı
siyah bayraklar 1976 yılında CIA tarafından düşürüldüğüne inanılan Küba yolcu
uçağındaki kurbanları simgeliyormuş. Bu bayraklardan oluşan anıtın ismi de Jose
Marti Antiemperyalist Platformu; Tribuna Antiimperialista José Martí.
Bugün gönderde ABD Büyük Elçiliğinin güneşini kapatan Küba
bayrakları var. Zaman zaman da, ABD’ye kızdıklarında, siyah bayrakların göndere
çekildiği oluyormuş.
Olabilecek en naif protesto yöntemi demiştim değil mi?
Artık Küba ABD ilişkileri düzeldiğine göre bu bayraklar
da hoş bir anı olarak kalacaklar sanırım.
O uzun gün boyunca toplam 2150 gram ağırlığındaki kamera ve 2
objektifi taşıdığımdan, akşam tatil yapıp, makinesiz çıktım. (ve hayır aynasız'lara geçmeyi düşünmüyorum...) Dolayısıyla Malecon’un
ancak sonradan, uzaklardan çektiğim bir fotoğrafını paylaşıyorum, bağışlayın. Bir
de Jose Marti Antiemperyalist Platformunun netten bulduğum bir fotoğrafını
paylaşıyorum. Bayraklar gönderdeyken makinem yanımda değildi, makinem yanımdayken
ise bayraklar gönderde değildi.
Yine fotoğraflarla bitiriyorum...
|
Uzaklardan Malecon |
|
Jose Marti Antiemperyalist Platformunun Bayrakları (Ben çekmedim, netten) |
|
Havana Sokaklarından |
|
Çok güzel, değil mi? |
|
Yıkık dökük sokaklar, eski otomobiller |
|
Havana Sokaklarından |
|
Şerefinize... |
|
Ve Havana Sokaklarından son kare (Fotoğraf Evrim İğrek) |
Sürecek